0212 572 50 53 - hbulut66@icloud.com

Tedbir Nafakası Nedir, Kimler Öder, Süresi Nedir, Miktarı Neye Göre Belirlenir?

TEDBİR NAFAKASI DAVALARI*
GENEL OLARAK
Nafaka; bireyin yaşamını sürdürmek ve temel ihtiyaçlarını (yiyecek, giyecek, barınma, ulaşım, eğitim, kültür v.b.) karşılamak üzere yasal bir yükümlülük olarak, öncelikli ve zaruri olarak belirli aralıklarla hükmedilen paradır.
Nafaka ve nafakanın artırılması davaları kanundan doğan bir alacağın tespiti ve tahsili davası niteliğindedir.
Nafaka davalarını; boşanma davası ile birlikte (TMK. 169, 186/3,) veya boşanma davası açılmaksızın istenebilecek tedbir nafakası (TMK. 186/3, 197), boşanma davasıyla birlikte veya boşanma ilamından sonra istenebilecek yoksulluk nafakası (TMK. 174), boşanma davasıyla birlikte veya boşanma ilamından sonra müşterek çocuk/lar için talep edilebilecek iştirak nafakası (TMK. 182/2,3, 186/3), boşanma davalarıyla ilgisi bulunmayan alt-üst soy ve kardeşlerin birbirlerinden talep edebilecekleri yardım nafakası (TMK. 364), TMK’nın 157 ve 160. maddeleri atfı ile evlenmenin iptali davasında istenebilecek nafakalar (TMK. 169,182/2,3, 186/3), babalık davası ile birlikte istenebilecek iştirak nafakası (TMK.333) olmak üzere beş ana başlık halinde toplamak mümkündür.
Nafaka davalarında nafaka miktarının ne olacağı hususunda ülkemizde aşağıda belirtilen araştırma ve incelemeler dışında herhangi bir ölçü veya tablo söz konusu değildir. Bu konuda örneğin Almanya’da Dusseldorf Tablosu ile hangi gelir grubunda ve hangi yaşlara göre ne miktarda nafaka takdir edileceği hususunda düzenleme bulunmaktadır. Bu tablo kitap ekinde verilmiştir. Kanaatimce böylece eşit olmayan gelir ve statüdeki insanlar arasında eşitsizliğin eşit sağlanması suretiyle denkleştirici adalet sağlanması doğru bir yaklaşım olacaktır. Almanya dışında ayrıca Belçika ve Macaristan’da bu hususta nafaka tabloları söz konusudur. 1- BOŞANMA DAVASI SIRASINDA TALEP OLUNABİLECEK TEDBİR NAFAKALARI
Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar. (TMK.186/3)
Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır. (TMK. 169)
Tedbir nafakasının niteliği ve yasal düzenleme gereği, eşler, birliğin giderlerine güçleri oranında katılmak zorundadır. Zira, evlilik birliğinin korunması ve devamını sağlamak için, eşlerin asgari ölçüde uyması gereken bazı yükümlülükler ve (eşitlik ilkesine dayalı olarak) karşılamaları gereken bazı ortak giderler mevcuttur. Bu giderlere örnek olarak; kira parası, yakıt parası, elektrik, su ve telefon parası gibi giderler gösterilebilir. Giderlere katılmada ölçü olarak eşlerin “güçleri” esas alınmalıdır. Eşin gelirinin diğer eşe nazaran daha az olması, onu ortak giderlere katılma yükümlülüğünden büsbütün kurtarmaz, bu durum sadece nafaka miktarının takdirinde etkili olabilir. Keza, diğer eşin belirli ve sürekli bir gelirinin olması, ona, tedbir nafakası bağlanmasını engelleyici bir hal değildir.
Boşanma veya ayrılık davası sırasında (evlilik birliği devam ettiğinden) eşlerin karşılıklı hak ve ödevleri devam etmektedir ve 169. madde uyarınca boşanma davası açılmakla eşlerin gerek kendileri gerekse varsa çocuklar için tedbir nafakası talebe hakları doğmaktadır. Talep olmazsa bile mahkemece tensiben veya tarafların tespit olunacak sosyal ve ekonomik durumlarına göre resen tedbir nafakasına hükmetmesi gerekir. Tarafların açıkça tedbir nafakası istemediklerini beyan etmeleri ve bunun tutanağa geçirilerek imzalarının alınması halinde ise bu beyanının aksine boşanma veya ayrılık davası süresince yeniden tedbir nafakası isteğinde bulunmadığı sürece artık tedbir nafakalarına hükmedilmeyecektir. Fakat tedbir nafakası istemediğini belirttikten sonra bu beyanından vazgeçerek tedbir nafakası istenilmesi halinde ise istem tarihinden itibaren tedbir nafakası değerlendirilip, tedbir nafakası hükmedilecekse dava tarihinden değil istem tarihinden itibaren bağlanacaktır.

Boşanma davası sırasında resen tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken tedbir nafakasına hükmedilmemiş ve boşanma davası tedbir nafakasına hükmedilmediği nedeni dışında başka nedenlerle temyiz edilmiş, başka bir değimle taraflar tedbir nafakası hükmedilmemesini temyiz nedeni olarak gösterilmemişler ise —temyiz nedeni olarak gösterilmediğinden, Yüksek Yargıtay resen bu dile getirilmeyen sebeple kararı bozamayacağından, sadece eleştiri mahiyetinde bu duruma işaret etmektedir.— bozma kararına uyulmasından sonra resen tedbir nafakasına hükmedilmesi kuralı aynen geçerli olmakla birlikte aleyhine tedbir nafakası hükmedilecek taraf lehine önceki hükmün tedbir nafakasından dolayı temyizi söz konusu olmadığından diğer eş lehine usulü kazanılmış hak oluştuğundan bozma kararından sonra talep tarihinden itibaren başlatılmak suretiyle tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekir, aksine yani davanın açıldığı tarihten itibaren başlatılacak şekilde tedbir nafakasına hükmedilmek belirtilen ana kural uyarınca bu nedenle kararın bozulması sebebini oluşturur.

Boşanma davası açılmadan önce eşler arasında nafakaya ilişkin bir kararın mevcut olması, boşanma davası açıldıktan sonra bu konuda yeni bir talebin yapılmasına engel değildir. Bu durumda tarafların sosyal ve ekonomik durumları göz önünde tutularak, istek tarihinden başlamak ve hükmün kesinleşmesine kadar devam etmek üzere, eş ve yanında bulunan müşterek çocuklar yararına uygun miktarda tedbir nafakasına karar verilmesi gerekir.
Nafaka miktarı belirlenirken tarafların boşanma veya ayrılık davası açmadan önceki tarihte mevcut yaşam standartlarına yakın bir parasal katkı nazara alınmalı, müşterek konutun kime tahsis edildiği, taraflar ve müşterek çocuk/ların olağan ihtiyaçları, sağlığı, yaşı, çocuğun hangi tarihten itibaren ve hangi eşin yanında kaldığı, günün ekonomik şartları, TMK’nın 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi, tüm gelir ve kazançları, emek ve mal varlıkları göz önünde tutulacaktır. Bu belirleme yapılırken her dosyadaki tarafların durumlarına, toplanan delillere göre şahsileştirme yapılmalı, takdir edilen nafaka ile gelir arasında adil bir nispet kurulmalıdır. Parasal katkı (nafaka miktarı) belirlenirken TMK’nın 186 ve 196. maddesi uyarınca eşin ev işlerini görmesi, çocuklara bakması, diğer eşin işinde karşılıksız çalışması hususları da dikkate alınacaktır.
Davalının mali durumu ve bugünkü geçim şartları karşısında takdir edilen nafaka onu gerçekten sıkıntıya düşürecek kadar fazla olmaması, başka bir değimle nafakanın mali güçle orantılı olması gerekir.
Nafaka, onu ödeyecek (nafaka borçlusu) eşi zor duruma sokmayacak, nafaka alacaklısını da zenginleştirmeyecek miktarda olmalıdır. Davanın devamı sırasında nafaka borçlusunun borcuna karşılık olmak üzere ve sırf bu amaçla ödediği gerçekleşen miktar varsa kararda bu ödemelerin infaz sırasında nafaka alacağından mahsup edilmesine işaret edilmesi gerekir. Eşlerin gelirlerinin mevcut olması nafaka miktarının tayininde göz önünde tutulacak bir husus olup, davanın reddini gerektirmez. Eşlerin boşanmaya yol açan davranışları MK. nün 137. maddesinde (TMK.169) öngörülen bu kuralı değiştirmez. Ancak somut olaya göre nafaka bağlanması hakkaniyet kuralları ve iyiniyet davranışlarıyla bağdaşmıyorsa tedbir nafakasına hükmedilemez. Örneğin kadının eşi dışında başka bir erkekle birlikte yaşaması ve her nevi gereksinimlerinin evlilik dışı yaşadığı kişi tarafından karşılanması halinde kocanın yardımından yoksun kaldığı düşünülemez.
TMK’nın 169. maddesi uyarınca takdir olunan nafaka, eşlerin boşanma davası sebebiyle ayrı yaşamak hakkını kazanmanın sonucu ve aile birliğini korumaya yönelik bir tedbir olup, bu niteliği itibariyle- tarfların durumlarında bir değişiklik olmadığı sürece- hüküm kesinleşinceye kadar devam etmesi zorunludur ve dava tarihinden itibaren bağlanan tedbir nafakası boşanma kararanın kesinleşmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.

Eşlerin dava süresince birbirlerine ve çocuklarına karşı mali yükümlülüklerini yerine getirdiklerinin anlaşılması durumunda ise bu durumun devam ettiği dönemde nafaka takdir edilmez. Örneğin boşanma davası süresince aynı evi paylaşmaya devam eden eşlerin mali yükümlülükleri devam ettirip ayrı ayrı odalarda yaşamaları veya ayrı evlerde yaşamalarına rağmen eşlerin mali yükümlülükleri yerine getirmeye hakim müdahalesi olmaksızın devam etmeleri gibi .

Bu örneklerde belirtilen mali yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda ise son verildiği tarihten itibaren tedbir nafakalarına hükmedilmesi gerekecektir. Ara karar ile hüküm altına alınan tedbir nafakasının bu suretle davanın devamı sırasında tarafların durumlarında meydana gelecek değişikliklere göre artırılması, eksiltilmesi veya tamamen ortadan kaldırılması mümkündür. Örneğin çalışmayan eşin davanın devamı sırasında diğer eşin gelirine yakın bir işte çalışmaya başlaması halinde nafaka bedelinin bu eşin işe girdiği tarihten itibaren miktarının değişen durum karşısında azaltılması veya tamamen kaldırılması, varsa çocuk için hükmedilen nafaka bedelinin değişen duruma göre işe başlayan eşin katkı bedeli de belirlenerek azaltılması mümkün olacaktır.
4721 s. TMK’nın yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden önceki dönem için sadece kocanın evin, eş ve çocukların, ali birliğinin devamı için infak ve iaşesi yükümlülüğü varken,- kadın çalışıyor olsa bile- bu tarihten itibaren söz konusu yükümlülük diğer eş yani kadına da getirilmiş ve tamamen eşitlik sağlanmıştır. Dava 4721 s. TMK’nın yürürlüğünden önce açılmış ve TMK’nın yürürlüğünden sonra da devam ediyorsa yürürlük tarihine kadar kadın çalışsa bile kadın lehine 01.01.2002 tarihine kadarki dönem için tedbir nafakası verilmesi zorunlu olacak, bu tarihten sonraki dönem için ise yeni düzenleme uyarınca nafaka yükümlülüğü ve miktarı takdir edilecektir.
Boşanma davasının takipsiz bırakılması ve neticeden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi tedbir nafakalarına hükmedilmesine engel değildir. Karar gününe kadar eşlerin ayrı yaşama hakları devam edeceğinden davanın açıldığı tarihten itibaren geçerli olacak ve davanın açılmamış sayıldığı tarihte sona erecek şekilde tedbir nafakasına hükmedilmelidir.
Hiçbir malı ve geliri bulunmayan, hastalığı sebebi ile çalışma imkanından yoksun eş nafaka ile sorumlu tutulamaz.
Askerlik görevini yapan ve başkaca hiçbir geliri ve serveti bulunmayan koca, nafaka ile sorumlu tutulamaz. Böyle bir durumda mahkemece yapılacak iş, öncelikle askerde olan kocanın hangi tarihten beri mecburi askerlik görevini yaptığını belirlemek, daha sonra da yukarıda sözü edilen kararda öngörülen hususları araştırmak ve tüm delillerle birlikte karar vermekten ibarettir.
Müşterek çocuk için nafaka isteği, velayetin düzenlenmesi isteğini de kapsamaktadır.
Boşanma davası sırasında bağlanan tedbir nafakasına ilişkin ara kararı ilam niteliğinde olmadığından, harcı ödenmek suretiyle genel haciz yoluyla takip yapılması, borçluya 49 örnek ödeme emri tebliği gerekir.
Ara kararı ilam olmadığı gibi İİK.nun 38. maddesinde yazılı ilam mahiyetinde de değildir. Bu nedenle ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabi olmadığından ilamlı takip konusu yapılamaz. O halde mahkemece icra emrinin iptaline karar verilmesi gerekir.
Birikmiş nafaka adi alacak niteliğinde olup ödenmemesi suç oluşturmaz.
Nafaka alacağı İİk.nun 206/1-E maddesinde imtiyazlı alacaklar arasında sayıldığından 101. maddeye göre hacze iştirak eder ve 206/1-E maddesine göre satış bedelinden öncelikle pay alır.
İlama bağlanmış olan nafaka haczedilemez, devredilemez, icrası durdurulamaz ve tahsili geciktirilemez. Temelini, ailenin korunması oluşturur. Boşanma davası sırasında takdir edilen tedbir nafakası kararın kesinleşmesi ile sona erer. Kararın kesinleştiği tarihten sonraki dönem için tedbir nafakası icra takibine konamayacak, icra takibine konması halinde ise şikayet halinde Mercice şikayetin kabulü ile kararın kesinleştiği tarihten sonrası için istenilen nafaka hakkındaki takibin iptaline karar verilmek gerekecektir.
Ara kararı ile hükmedilen tedbir nafakasına karar tarihinden itibaren faiz yürütülebilir.
Boşanma davası sırasında hükmedilen tedbir nafakası bu davanın ferisidir ve bağımsız bir dava olarak nitelendirilemez. Talep edenin davacı veya davalı olmasının bir önemi yoktur. Boşanma davası sırasında istenen bu nafaka talebi her hangi bir harca tabi tabi olmadığı gibi, vekalet ücretine de tabi değildir. Kabul veya reddedilen kısımlar üzerinden ayrıca harca hükmolunamaz.
Nafaka her ay peşin olarak ödenir. Yeni düzenleme ile irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda artırılmasının talep edilmesi halinde mahkemece tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğinin de karara bağlanabileceği kabul edilmiştir. (TMK. 182/son, 330) Düzenleme uyarınca talep halinde mutlaka gelecek yıllardaki nafaka miktarının belirlenmesi zorunluluğu getirilmemiş, tarafların durumlarına ve günün ekonomik şartlarına göre bu durumun takdiri mahkemeye bırakılmıştır. Ancak ister talep reddedilsin isterse kabul edilerek gelecek yıllarda ödenecek nafaka miktarları belirlenmiş olsun bunun yasal gerekçelerinin de mutlaka belirtilmesi gerekir. Aksine bir tutum bozma nedenidir.

Özellikle sabit bir geliri bulunan eşler yönünden mahkemece gelecek yıllara göre nafakanın belirlenmesi mümkün ise de geliri belli olmayan eşler için bu belirlemenin yapılması her zaman mümkün ve adil olmayabilecektir. Kaldı ki gelecek yıllara göre ödenecek nafaka miktarlarının belirlenmesi TMK’nın 200 ve iştirak nafakası bakımından da 331. maddeleri uyarınca tarafların durumlarındaki değişiklikten bahisle nafaka miktarlarının tekrar gözden geçirilmesini talep etme hakkını ortadan kaldıramaz.

Bu belirleme yapılırken ülkenin ekonomik şartları, tarafların sosyal ve ekonomik durularının ileriki yıllarda ulaşabileceği durum, çocuğun değişen ihtiyaçları, yaşı, eğitim durumu vb. hususlar göz önünde tutulacaktır. Uygulamada genelde hükmün kesinleşmesine müteakip DİE nün her yıl ÜFE enflasyon artış oranında nafakanın kendiliğinden artırılması kabul edilmektedir. Getirilen bu düzenlemenin amacı; taraflar arasında yeni ihtilafları önleyerek, kanun maddesinin genel gerekçesinde belirtildiği üzere, ekonomik ve mali açıdan güçsüz olan alacaklıların her yıl masraf ve emek sarfı suretiyle artırım davaları açmalarını önlemek ve bu nedenle mağduriyetlerine son vermektir. Elbetteki bu konuda mahkemenin kararının tereddütten uzak ve infazı olanaklı şekilde açık olması gerekir.
Mahkemece nafakanın Türk Lirası olarak belirlenmesi gerekir. Bunun tek istisnası anlaşmalı boşanmadır. Anlaşmalı boşanma davasında taraflar yabancı para üzerinden nafaka miktarını kararlaştırabilirler. (BK. md. 83/2). Tarafların nafakaya ilişkin yaptıkları anlaşma, hukuki niteliği itibariyle Medeni Kanun hükümlerinden kaynaklanmakta ise de; genel sözleşme hükümlerine tabidir. Böylece kanunun, emredici nitelikte kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı saymadığı hususlarda taraflar serbest iradeleriyle sözleşme yapabileceklerdir (BK. md.19). Aynı zamanda sözleşenler ifanın yabancı para olarak “aynen ödeneceğini” de kararlaştırabilirler.

2- BOŞANMA DAVASI OLMADAN EŞLERİN BİRLİKTE YAŞARKEN TALEP EDEBİLECEKLERİ TEDBİR NAFAKASI DAVASI
TMK’nın 196. maddesinde düzenlenen bu dava türü yeni bir düzenlemedir. Boşanma davası açmak istemediği halde TMK’nın eşlerin yükümlülüklerinden olan birliğin giderlerine gücü oranında emek ve malvarlığı ile katkıda bulunmayan (TMK. 186/son) eşin bu yükümlülüğünü yerine getirmesi ve yükümlülüğünün maddi olarak miktarının tespiti ile bu bedelin birlik giderlerine tahsisini teminen mahkemeden müdahalede bulunması ve nafaka takdiri talep edilebilecektir.

Bu madde de evlilik birliğinin korunmasına esas alınmıştır. Yukarıda işlenen boşanma davası sırasında talep edilebilecek tedbir nafakasında işlenen hususlar, parasal katkının tespiti mevzuları aynen geçerlidir. Talep edilen bedelin (nafaka- parasal katkı) birliğin ihtiyaçlarında kullanılmak suretiyle davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilecektir.

Mahkemece evlilik birliğinin giderleri tarafların gösterecekleri delilere ve maddenin 2. fıkrasındaki özel düzenlemedeki hal ve şartlar da göz önünde tutulacaktır. Maddenin son fıkrası ile yaşanan sosyal gerçekler de düşünülerek eşlerin evlilik birliğine katkı bedelleri davanın açıldığı tarih itibariyle geçmiş bir yıl ve gelecek yıllar için de tedbir nafakası talep olanağı getirilmiştir.

Ancak bunun için davacının talebi şarttır. Böyle bir talep halinde mahkemece TMK’nın 169. maddesinde düzenlenen tedbir nafakasında belirtilen araştırmalarla önceki bir yıllık sürede birlik giderlerine katkıda bulunmayan eşin katkıda bulması gereken miktar tespit edilerek bunun tahsiline karar verilecek, gelecek yıllara ilişkin olarak da belirlenen nafakanın hangi oranlarda artırılacağı veya artırılmış hali ile ne miktarlarda olacağı belirlenerek, hüküm altına alınacaktır. Mahkemece katkı payının tespiti zımnında gerekirse bilirkişiden mütalaa alınması cihetine de tevessül edilebilecektir.

Davada ispat yükü davalının üzerindedir, çünkü eşlerin evlilik birliğine güçleri oranında katılma yükümlülüğü kanundan doğmaktadır. Bu itibarla davalı eş bu yükümlülüğü bihakkın ifa ettiğini katkısını gösterir belgeler, tanıklar, keşif, tanık anlatımları vb. delilerle ispatlamalıdır.

Mahkemece davacının delileri de toplandıktan sonra davalının gerek geçmiş bir yıl gerekse halen yükümlülüğünü yerine getirdiği kanaatine varılıyorsa dava reddedilecek, aksi takdirde eşlerin katkı payları tarafların ibraz edecekleri veya celbolunacak delillerle (tarafların evli ve varsa çocuklarını da gösterir nüfus aile akit tablosu, sosyal ve ekonomik durumlarına ait araştırmalar, maaş bordroları, kira sözleşmesi, su-elektrik-telefon-doğal gaz- okul, servis, bakıcı,özel dershane, okul, market, pazar, yol vb. harcamalara ait fatura ve belgeler…) giderleri belirlenerek davalının yapması gerekli katkı payı- davalının yapmakta olduğu ancak yeterli olmayan katkı payları da göz önünde tutularak – hüküm altına alınacaktır. Nafakaların belirlenmesine ilişkin mahkeme kararından sonra tarafların durumlarında değişiklikler meydana gelmesi halinde ise TMK.200. maddesi gereğince eşlerden herhangi birisinin dava açması üzerine ailenin geçimi için belirlenen parasal katkıyı azaltma, artırma veya tamamen kaldırılmasına karar verilebilecektir.
Yeri gelmişken gerek bu davada gerekse eşlerin evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli tüm konulara ilişkin taleplerinde hakimin davanın esasına girmeden önce TMK’nın 195 ve 4787 sayılı Kanun uyarınca eşleri uyarma, barışçıl çözümler bulma yoluna öncelik tanıması gerektiği, eşlerin ortak rızasının bulunması koşulu ile uzman kişilerin yardımını isteme yükümlülüğünün bulunduğu unutulmamalıdır.
3- BOŞANMA DAVASI OLMAKSIZIN EŞLERİN BİRLİKTE YAŞAMAYA ARA VERDİKLERİ DÖNEMDE BİRBİRLERİNDEN KENDİLERİ VE VARSA ÇOCUKLARI İÇİN İSTEYEBİLECEKLERİ TEDBİR NAFAKASI, AİLE KONUTUNDAN VE EV EŞYASINDAN YARARLANMA, EŞLERİN MALLARININ YÖNETİMİNE İLİŞKİN TEDBİR TALEPLERİ
Davanın yasal dayanağı TMK’nın 197. maddesidir. Davanın konusunu fiilen ayrı yaşayan eşlerin evlilik birliğinin kendilerine getirdiği yükümlülüklerden olan birlik giderlerine hiç katılmama veya yeterince katılmamadan dolayı hakimin müdahalesi oluşturmaktadır.
Bilindiği üzere boşanma davası açılmakla eşler kanunen ayrı yaşamaya hak kazanmaktadırlar. Bu dava türünde ise böyle bir davanın bulunmamasına rağmen ayrı yaşama olgusu söz konusudur. Maddenin 1. fıkrasında eşlerin boşanma davası olmadan hangi hallerde ayrı yaşamaya hak kazandıkları belirtilmiştir. Bu davada nafaka kararı ile birlikte eşlerin ayrı yaşamada haklı olup olmadıkları ve bunun sebepleri de tespit edilmektedir.
Maddedeki düzenlemede ayrı yaşama sebepleri tahdidi olarak düzenlenmiş olup, bunlar; ortak hayat sebebiyle eşlerden herhangi birisinin kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzurunun ciddi biçimde tehlikeye düşmesidir. Belirtilen sebepler boşanma sebeplerini de içine alacak fakat boşanma sebeplerinden daha geniş nitelik taşımaktadır.
Ortak hayat sebebiyle eşlerden herhangi birinin kişiliğinin ciddi biçimde tehlikeye düşmesi; eşin diğer eşe kişilik haklarına tecavüz şeklinde eylem ve davranışlarıdır. Örneğin eşi tarafından sürekli şiddete, iftiralara, hakarete maruz kalınması… Ortak hayat sebebiyle eşlerden herhangi birinin ekonomik güvenliğinin ciddi biçimde tehlikeye düşmesi; eşin belli bir iş ya da mesleği olan diğer eşin iş veya mesleğini, dolayısıyla onun ekonomik güvenliğini tehlikeye sokmasıdır. Örneğin eşin işyerine gelerek diğerinin müşterilerini rahatsız etmesi, müşteri çevresinin dağılmasına neden olması, iş veya meslek sahibi eşini aşağılaması, diğer eşin sır olarak kalması gereken işi veya mesleki ya da özel hayatıyla ilgili olmayan konularda açıklamalarda bulunması…
Ortak hayat sebebiyle ailenin huzurunun ciddi biçimde tehlikeye düşmesi; eşlerin birbirlerine karşı yükümlülüklerini yerine getirmemelerinden mütevellit aile içinde huzursuzluğun ciddi anlamda bulunmasıdır. Buna eşlerin gerek birbirlerine gerekse müşterek çocuklara karşı kötü davranmaları, hakaretleri, sağlık sorunlarıyla ilgilenmeme v.b. örnek olarak gösterilebilir.
Yukarıdaki örnekleri çoğaltmamız mümkün olmakla beraber, durumun ciddiyeti ve tehlike boyutuna varıp varmadığının takdiri tarafların sosyal ve ekonomik durumları yanında toplumun ulaşmış olduğu kültürel ve ekonomik değer yargılarına göre her somut olaya ve delillere göre mahkemece takdir olunacak, bunun gerekçeleri ise mutlaka belirtilecektir.
Kanun koyucu hangi hallerde eşlerin ayrı yaşamaya hak kazandıklarını bu surette belirledikten sonra, evlilik birliği ve dolayısıyla eşlerin evlenme sözleşmesiyle kendilerine getirilen sorumluluklarının da devam etmesinden dolayı fiili ayrılık dönemine münhasır eşlerin birliğin giderlerine ne şekilde katılacakları, konut ve ev eşyalarından nasıl ve ne şekilde yararlanabilecekleri ve eşlerin mallarının yönetiminin nasıl olacağına önem vererek bu konularda tarafların mahkemeden dava yoluyla talepte bulunmalarına olanak tanınmıştır. Davanın konusunu nafaka, konut ve ev eşyalarından eşlerin ne şekilde yararlanacakları ve eşlerin mallarının yönetimi oluşturmaktadır. İncelememiz de bu şekilde olacaktır.
a- BOŞANMA DAVASI OLMAKSIZIN EŞLERİN BİRLİKTE YAŞAMAYA ARA VERDİKLERİ DÖNEMDE BİRBİRLERİNDEN KENDİLERİ VE VARSA ÇOCUKLARI İÇİN İSTEYEBİLECEKLERİ TEDBİR NAFAKASI DAVASI
Maddede üç ayrı ihtimalle nafakaya talep hakkı doğmaktadır ve ispat külfeti ihtimallere göre davacıda veya davalıdadır.
Birinci ihtimal; davacı eşin haklı bir sebeple birlikte yaşamaya ara vermesidir. Mahkemece eşlerin ayrı yaşayıp yaşamadıkları ve bu ayrı yaşamada kusurun kimde olduğu, davacının ayrı yaşamada haklı olup olmadığı tespit edilerek, neticeten davacının ayrı yaşamada haklı olduğuna kanaat getirilirse dava tarihinden başlayarak davalının evlilik birliği giderleri cümlesinden ödeyeceği nafaka miktarlarını (parasal katkı) tespit ve takdir edecektir.

Parasal katkının tespit ve takdiri yukarıda belirtilen şekilde araştırmalar ve karşılıklı delillerin toplanıp değerlendirilmesi sonucunda yapılacaktır.

Kararda nafakanın sona erme tarihi belirtilmemelidir, çünkü bu nafaka eşlerin ayrı yaşadıkları sürece devam eder ve TMK’nın 200. maddesi uyarınca tarafların mali durumlarındaki değişikliklere göre her iki eş yeni bir dava ile gerekli değişikliklerin yapılması için mahkemeden müdahale talebinde bulunabilirler.

Bu şekilde tedbir nafakası bağlandıktan sonra eşlerden herhangi biri tarafından boşanma davası açılsa bile bu nafaka devam eder, ancak boşanma davasında TMK’nın 169. maddesi uyarınca nafaka takdir edilmesi üzerine infazda tekerrüre meydan verilmemesi için durumun ara kararla belirtilmesi ve gerekirse mahsuba işaret edilmesi gerekir.

TMK’nın 197. maddesi uyarınca tedbir nafakasına hükmedilen eş tarafından diğer eş aleyhine açılan boşanma davasının reddi halinde boşanma davasıyla ilgili olarak takdir edilen tedbir nafakası boşanma davasının reddine ilişkin kararın kesinleştiği tarihte sona ermesine rağmen TMK’nın 197. maddesi uyarınca hükmedilen tedbir nafakası eşlerin ayrı yaşadıkları tarih süresince devam eder.

TMK’nın 197. maddesi uyarınca lehine tedbir nafakası bağlanan eşin boşanma davası açması ve davanın kabulü ile boşanmaya karar verilmesi halinde ise kararın kesinleştiği tarihte artık önceden hükmedilen tedbir nafakaları kendiliğinden kalkacak, davanın reddi halinde ise kararın kesinleşmesine müteakip aleyhine nafakaya hükmedilen eşin değişen duruma göre mahkemeden müdahale etme talebi doğacak, boşanma davası ile ilgili dönemde hükmedilen tedbir nafakası ise kendiliğinden kalkacaktır.

Eşlerin ayrı yaşamaya hak kazanmaları sebepleri maddenin 1. fıkrasında tahdidi olarak belirtildiğinden davacı ancak bu sebeplere dayanabilir, başkaca bir sebeple ayrı yaşamak zorunda kaldığını ileri sürmesi halinde bunun 1. ihtimal kapsamında dikkate alınamayacağı kanaatindeyim. Bu ihtimalde haklı nedenle birlikte yaşamaya ara veren davacı eştir.
İkinci ihtimal ise haklı bir neden olmaksızın davalı eşin birlikte yaşamaya ara vermesidir. Aslolan eşlerin birlikte yaşamaları (TMK. 185) olduğundan ispat külfeti, (yani birlikte yaşamada haklı olma olgusu) davalıdadır. Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda inceleme ve araştırmalar neticesine göre davalının haklı bir neden olmaksızın birlikte yaşamaya ara verdiği anlaşılırsa, davanın kabulü ile tespit edilen miktarda parasal katkının (nafakaların) davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilecektir.
Üçüncü ve son ihtimal ise, ortak hayatın başka bir sebeple olanaksız hale gelmesidir. Maddenin birinci fıkrasında ayrı yaşama hakkının geçerli sebepleri belirlenmiş olmakla burada bahsedilen başka sebepleri 1. fıkra dışında kalan sebepler olarak yorumlamak gerekir. Ancak ne yazık ki, maddenin gerekçesinde bundan ne kastedildiği belirtilmemiştir. Hangi hallerin bu kapsamda olduğu mahkemece belirlenecektir.

Örneğin, eşin çalışmasını engelleyecek bedeni veya manevi bir engeli bulunmadığı halde herhangi bir işte çalışmayarak ailenin giderlerine katılmamasından ciddi surette huzursuzluğun çıkması, emekli maaşı alan veya halen çalışmakta olan ya da belli bir birikimi olan eşten uzun zamandır haber alınamaması (TMK’nın 32. maddesi kapsamına girecek nitelikte ise gaiplik kararı ile birlikte geçmişe şamil hukuki sonuç doğuracağından miras hakları dışında ölü kişiden nafaka istemi mümkün olmayacağından buna mahkemece dikkat edilmesi ve gerekirse davacıya gaiplik davası açması için mehil verilmeli ve bunun sonucunda gaipliğe karar verilir ise davanın reddine, gaiplik davasının reddi halinde ise esasa girip tedbir nafakası şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğine karar vermelidir.) halinde ailenin giderlerinin karşılanabilmesi için kaybolan veya kendisinden haber alınamayan eşin mali yardımına ihtiyaç vardır.

Görüldüğü üzere bu ihtimallerde ortak hayatın olanaksız olması söz konusudur, fakat yukarıdaki iki ihtimal dışında kalan hallerde yerine göre tarafların haklı veya haksız olma durumlarının önemi olmayabilir. Ancak böyle bir davanın açılması halinde iddianın ispatı davacıdadır. 2. önekte taraf teşekkülü anlamında davalının tebligata yarar açık adresinin geniş bir şekilde araştırılması, gerekirse ilanen tebligat yoluna gidilmesi gerekir.

Davalının cevap vermesi halinde ise tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları doğrultusunda deliller birlikte değerlendirilerek davacının talebinin yerinde olup olmadığına karar verilecektir.
Her üç ihtimalde de tarafların müşterek çocuklarının varlığı halinde dava tarihinden başlamak suretiyle çocuk/lar lehine ileride artırılıp eksiltilmek şartıyla uygun bir tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekir.

Maddede her ne kadar açıklık yoksa da tarafların ayrı yaşamalarında haklı olup olmadıklarına bakılmaksızın müşterek çocuğun tüm ihtiyaçlarını karşılamak yükümlülükleri bulunmakla bu yola gidilmesinde bir sakınca olmadığı gibi yarar da vardır. Ancak dava açılmakla bu şekilde davacı eş lehine TMK’nın 169. maddesine benzer nitelikte davacı eş lehine tedbir nafakası verilmesinin hakimin ihsası reyde bulunması olarak değerlendirilebilmesi, tedbir kararı ile esasa ilişkin oyunu açıklamış olabileceği düşüncesiyle (nafakaya hak kazanıp kazanmadığı dava sonucunda hüküm altına alınacağından) uygun olmayacağı kanaatindeyim. Tarafların çocuğu için tedbir nafakası takdir olunurken göz önünde tutulacak hususlar iştirak nafakası davasında belirtilmiştir.

Maddenin son fıkrası uyarınca eşlerin ergin olmayan çocuklarının varlığı halinde ise çocukların hangi yanda kalacağı, yanında bırakılmayan eş ile çocuklar arasında ne surette şahsi ilişki tesis edileceğinin de kararda belirtilmesi, bu kapsamda TMK’nın 182. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 12. maddesi ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 3. ve 6. maddesi uyarınca görüşlerine oluşturma yeteneğine sahip yaşta olan tarafların müşterek çocuklarının görüşlerinin alınması, çocukların tarafların ayrı yaşadıkları sürece hangi eş yanında kalmalarının yüksek menfaatlerine uygun olacağına ilişkin uzmanlardan mütalaa alınması, gerekirse İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nden araştırma ve inceleme raporu alınması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.

Ayrıca karada çocukların velayet hakkını kullanma yetkisi verilmeyecek, çocukların taraflardan davacı-davalıya verilmesine karar verilecek, bu anlamda eşlerin çocukların velayetini birlikte kullanma hakları devam edecek, herhangi bir konuda eşler arasında sorun çıkması halinde ise bu konuda müstakilen eşlerin mahkemeden müdahale talepleri mümkün olacaktır. Çünkü evlilik birliği eşlerin ayrı yaşamalarına rağmen devam etmektedir ve TMK’nın 336/1. maddesi uyarınca evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar.

Buna rağmen bazı olaylarda eşlerin çocuğun velayetini birlikte kullanmaları mümkün olmadığı, ortada velayetin değiştirilmesi veya kaldırılması nedeni de olmadığı durumlarda velayet askıda kaldığında artık mahkemece çocuğun velayetinin TEDBİREN eşlerden birisine bırakılmasından başka bir çözüm kalmayacak ve böyle bir durumda velayet tedbiren eşlerden birisine bırakılabilecektir.

Mahkemenin çocukların durumu ve şahsi ilişki hususlarındaki araştırmaları ve değerlendirme ise ana ve babanın çocuklar arasındaki ilişkileri düzenleyen genel hükümlere göre yapılacaktır. (Bkz. Velayet-şahsi ilişki hususları) Tarafların ergin olmayan çocuklarının varlığı halinde mahkeme düzenlemeleri talep olmasa bile kendiliğinden yapmak zorundadır, ancak tarafların bu konularda ihtilaflarının olmadığını ve düzenleme istemediklerini belirtmeleri, bu durumun tutanağa geçirilmesi halinde taleple bağlılık ilkesinden hareketle şahsi ilişki hususunda her iki tarafın ve gerek görülürse çocuğun beyanları doğrultusunda istenmediğinden şahsi ilişki kurulmasına yer olmadığına karar verilecektir. b- KONUT VE EV EŞYALARINDAN YARARLANMA, EŞLERİN MALLARININ YÖNETİMİNE İLİŞKİN TALEPLER
Yukarıda belirlenen surette davada haklı olan eş talep etmişse birlikte yaşamaya ara verildiği sürece ortak konutun kime tahsis edileceği de karara bağlanacaktır. Bu hususta TMK’nın 197. maddesinde şartların gerçekleştiğinin anlaşılmasına müteakip iddia edilen konutun aile konutu olup olmadığı incelenecek (konut üzerinde aile konutu şerhi var ve bu şerhin kaldırılması için her hangi bir davada açılmamışsa konutun aile konutu olduğu kabul edilmelidir, şerhin kaldırılması davası varsa bu davanın sonucu beklenmeli veya şartları varsa dava dosyalarının birleştirilmesi yoluna gidilmelidir.) aile konutu olduğu kanaatine varılırsa bu takdirde tarafların delillerine göre konutun kime tahsisi, başka bir deyimle kimin kullanacağı sorunu halledilecektir.

Bu talep müstakil olarak da açılabilecektir ve niteliği gereği maktu harca tabiidir.
Aynı şekilde davacının ev eşyasından kendisinin yararlanmasının talep edilmesi halinde, eşyanın ev eşyası olup olmadığı belirlenerek tarafların durumlarına ve yaşam tecrübelerine göre eşyanın davacının kullanımına verilip verilmeyeceği çözümlenecek, eşyanın niteliğinin belirlenmesi anlamında gerek duyulursa keşif yapılacaktır.
Eşlerin fiilen ayrı yaşamalarına rağmen aile birliği devam ettiğinden ve aile birliğinin devamı asıl olduğundan eşlerin varsa mallarının yönetimine ilişkin önlemlerin alınması dava talep edilebilecektir.
TMK’nın 197 . maddesindeki taleplerin birer tedbir olduğu ve aynı kanunun 200. maddesi uyarınca durumlardaki değişikliklere göre yeniden gözden geçirilmesinin her zaman mümkün olduğu açıktır.

4- NAFAKA YÜKÜMLÜLÜĞÜ HUSUSUNDA GÜVENCE VERİLMESİ İSTEMİNE İLİŞKİN DAVA
Hüküm altına alınacak nafakanın rahatlıkla tahsilini teminen talep halinde ve TMK’nın 334. maddesinde belirtilen şartlardan herhangi birinin varlığının ispatlanması halinde mahkemece nafaka borçlusundan gelecekteki nafaka yükümlülüğü hususunda uygun güvence alınması veya gerektiğinde diğer önlemlerin alınmasına karar verilebilecektir.Tedbir nafakasında da TMK’nın 169. maddesi uyarınca mahkemece resen gerekli geçici önlemlerin alınacağı kuşkusuzdur.
Getirilen bu düzenlemenin boşanma, ayrılık, tanıma, babalık davaları sırasında bunların eki olarak talep edilmesi mümkün olduğu gibi iştirak nafakasının bağlanmasından sonra müstakil olarak dava şeklinde talep edilmesi mümkündür.
ŞARTLARI:
1-Talep olmadığı müddetçe resen karar verilmesi mümkün değildir. Tedbir nafakasında ise mahkemece resen karar verilebilecektir.
2-Ana ve babanın nafaka yükümlülüklerini sürekli olarak yerine getirmemeleri ya da kaçma hazırlığı içinde bulunmaları veya ödemeleri gereken nafakayı heba etmeleri gerekir. Bu hallerden her hangi birinin varlığının ispatlanması yeterlidir.

Bu anlamda nafaka alacağının tahsiline ilişkin icra dosyası, nafaka borçlusunun yaşam şekli ve mal varlığını gelişi güzel harcayıp harcamadığı ve bunun nafaka borcunu ödemekte tehlike yaratıp yaratmadığı gibi tanık beyanları, faturalar, borçlunun nafakaya hükmedilmesinden sonraki harcamaları, tasarrufları ve benzeri her türlü delille ispatlanabilecektir.

Nafaka alacağı öncelikli alacaklardan olup, böyle bir davanın açılması halinde 3. kişilerin iyiniyetinin ortadan kaldırılması için böyle bir davanın varlığının varsa borçlunun taşınmazlarının tapu kayıtları, araç trafik kayıtları üzerine işlenmesini teminen ihtiyati tedbir talep edilmeli ve mahkemece de tensiben böyle bir talep olduğu hususunda ilgili yerlere müzekkereler yazılarak ilgilisine elden takip yetkisi de verilmek suretiyle tedbir kararı verilmelidir.
3-Mahkemece toplanan delilere göre davacının haklı olduğuna kanaat getirilmesi halinde ise maddede belirtildiği üzere nafaka yükümlülüğüne ilişkin olarak borçludan uygun bir güvence alınmasına veya diğer önlemlerin (mevduatın nafaka borcuna düşen faiz kısmının nafaka alacağı olarak bloke edilip,ana paranın ikinci bir hüküm verilene kadar veya nafaka alacaklısının izni olmadan alınamaması, kefalet senedi alınması, nafaka alacak miktarını karşılayacak değerde belli bir taşınmaz veya aracın 3. kişilere devir ve temlikinin yasaklanması, taşınmaz veya araç üzerine nafaka alacaklısı lehine ipotek tesisi, süresiz banka teminat mektubu verilmesi vb. tahdidi olmayan güvence veya önlemler) alınmasına karar verilecektir.
Mahkemece toplanması gereken deliller, tarafların nüfus kayıtları, davanın dayanağını oluşturan iştirak nafakasının karara bağlandığı boşanma, ayrılık, babalık, tanıma davası ile ilgili dava dosyaları, icra dosyası, tarafların gösterecekleri tanıkların dinlenmesi, borçlunun iddia edilen güvence alınması gerekçesini oluşturan eylem ve işlemleri ile ilgili diğer bilgi ve belgelerdir.

Celp olunacak icra dosyası ile nafaka borçlusunun sürekli olarak ve ısrarla borcunu ödemediğinin anlaşılması halinde başkaca delile gerek olmadan karar verilmesi mümkün olacaktır. Aynı şekilde borçlunun sık sık oturduğu konut veya iş yerini değiştirdiğinin anlaşılması halinde de kaçma hazırlığı içerisinde olduğunun kabulü gerekir.
TMK’nın 332. maddesi uyarınca nafaka davası açıldığında güvence talebi dışında mahkemece istem halinde dava süresince gerekli olan güvence dahil her türlü önlemin alınması ise zorunludur. Bu tedbirler dava süresincedir ve değişen durumlara göre değişiklikler yapılması her zaman mümkün olacaktır.
Babalık hükmü ile soy bağının tespiti davasında da, mahkemece soy bağı tespit edilirse davalının uygun nafaka miktarını depo etmesine veya geçici olarak ödenmesine karar verilebilecektir. (TMK. 332/son) TMK’nın 332. maddesindeki düzenlemeler davanın devamı süresince hüküm ifade eden düzenlemelerdir.

*Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Harun Bulut-Velayet  (Çocukla Kişisel İliki Kurulmasi)  Ve Nafaka Davaları-Beta Yayınları


Bizi Arayın