Küçük Düşürücü Suç Işlemek Veya Haysiyetsiz Hayat Sürmek Nedeniyle Boşanma Davası
KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ SUÇ İŞLEMEK VEYA HAYSİYETSİZ
HAYAT SÜRMEK NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI*
Türk Medeni Kanunu'nun suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme başlığını taşıyan 163 ncü maddesi uyarınca;
"Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu
sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir."
Her iki boşanma nedeni de mutlak değil nispi boşanma nedeni olup bu nedenlerin varlığı başlı başına boşanma nedeni olmayıp ayrıca bu nedenlerden dolayı davacı eş için birlikte yaşamın çekilmez hal alması gereklidir.
Bir diğer önemli olan husus da belirtilen boşanma nedenlerinin evlenmeden sonra gerçekleşmiş olmasıdır. Evlenmeden önceki durumlar ise bu davanın değil şartları mevcutsa evlenmenin iptali davasının konusunu oluşturacaktır. Aynı şekilde evlendiğinde bu durumu bilen eşin, davalı eş aleyhine bu madde uyarınca boşanma talebi haksız ve yersiz olacağından reddine karar verilecektir. Örneğin, tarafların evlilik öncesi beraber yaşadığı sırada davacı kadına laf atılması yüzünden cinayet işlenmiş, davalı bu eyleminden dolayı cezaevinde bulunduğu sırada taraflar evlenmişlerse davacı bu durumu bildiği halde evlendiğinden boşanma istemi haksız ve yersiz olacağından davanın reddine karar verilmesi gerekecektir.
Birinci boşanma sebebi eşlerden birisinin evlenmeden sonra küçük düşürücü suç işlemesidir. Açıkça suçtan bahsedilmiş olmakla yürürlülükteki mevzuata göre isnat edilen eylemin suç oluşturması şarttır. Bu kapsamda suç olmamakla birlikte toplumun değer yargılılarına göre ayıp sayılan veya utanç duyulan eylemler bu davanın konusunu oluşturmayacaktır. Şartları varsa genel boşanma sebebi olarak değerlendirilebilecektir. Örneğin, davalı kocanın başka bir kadınla ve onun rızasıyla livatada bulunması eylemi yüz kızartıcı olmakla beraber suç (cürüm) niteliğini almadığından bu davanın konusunu oluşturmayacaktır.
Hangi suçların küçük düşürücü suç olduğu maddede belirtilmemiş olup, bu durum her somut olaya göre bilhassa toplumdaki değer yargılarına —Ahlaki redaet ve kötü bir seciye mahsülü olan bütün eğilimler bu terimin içine girer- göre değerlendirilecektir. Günümüzde yüz kızartıcı suçlar olarak kabul gören kimsenin namusunu veya şeref ve haysiyetini ihlal edecek, isnadlarda bulunmak tehdidiyle menfaat istihsal etmek, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, dolanlı iflas, ırza geçmek , ırza tasaddi, zimmet, irtikap vb. ahlaki yargıların şiddetle lanetlediği küçük düşürücü suçlar olarak değerlendirilmektedir.
Kanaatimce maddede açıkça suç işlemekten bahsedilmiş olmakla suç işlediği iddia olunan eşin ceza mahkemesi tarafından kesinleşmiş mahkûmiyet kararının varlığı şarttır. Henüz mahkumiyet yoksa bu durum ancak genel boşanma davasının konusu olabilecektir. Aksi ve halen genel kabul gören uygulama ise kötüniyetli ve bir türlü boşanmayı sağlayamayan eşin hayali senaryolarını hayata geçirip suç iddiasıyla boşanmayı elde etmesini sağlayacaktır. Örneğin ırza tasaddi veya sahtekarlık iddiasıyla şikâyette bulunarak ceza takibatı başlatıp, aile çevresinde de bu iddiayı yaygınlaştırarak birlikte yaşamanın çekilmez hal aldığını ileri sürüp emeline kavuşabilecek, yargılamada eşin böyle bir suç işlemediğini bildirmesine rağmen, ceza davasının sonucu da beklenmeyeceğinden, ceza yargılaması dosyasının tetkik edilerek (ki şikayet halinde 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunumuzun 170. maddesi uyarınca suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşmuşsa (171. maddedeki cezanın ortadan kaldırılmasını gerektiren şahsi sebep olarak etkin pişmanlık yada şahsi cezasızlık sebebinin varlığı halinde dava açılıp açılmaması hususundaki takdir yetkisi dışında) dava açma mecburiyeti vardır. Bu yorum tarzının yukarıda eşe karşı işlenen suçlar için belirtilen kanaat ile çelişir bir yanı da yoktur. Şöyleki, TMK’nın 162. maddesindeki eylemler eşe karşı yapılmakta, bu maddede düzenlenen eylemler ise eş dışında 3. kişiye karşı gerçekleştirilmektedir. Aynı şekilde memur suçu olan bir kısım yüz kızartıcı suçlardan dolayı kişinin eyleminin suç oluşturmadığından dolayı mahkumiyetle sonuçlanmadığı veya değişen vasfı ile görevi ihmal veya görevi kötüye kullanma suçlarına dönüşebildiği gözlemlenebilmektedir. Böyle bir mahkumiyet kararının beklenmesi elbette iddia edilen suçtan dolayı birlikte yaşamın çekilmez hal aldığı eş için de adil olmayacaktır, böyle bir mahkumiyet kararını beklemek istemeyen eş genel boşanma nedenine dayalı olarak dava açabilecektir. Bu çözüm tarzının hakkaniyete daha uygun olacağı kanaatindeyim.Aksi yorumun ayrıca mahkeme kararı ile suçluluğu sabit oluncaya kadar herkesin masum olduğu yönündeki evrensel ve anayasal hukuk kuralının ihlali sonucunu doğuracağı da düşünülebilir.
Yukarıda belirtilen şekilde suçun (kanaatimce ceza mahkûmiyetinin) davacı bakımından birlikte yaşanılmasını çekilmez hale soktuğunun da davacı tarafından ispatlanması gerekir. Mahkemece davalı eşin mahkumiyetine ilişkin ilamın celbi şarttır. Mahkumiyet kararının varlığı suçun varlığı ispatlanmış olduğundan mahkemece artık bu yönde bir araştırma yapılmayacak, sadece bu suçtan dolayı davacının davalı eşle birlikte yaşamasının beklenemeyecek bir hale gelip gelmediği tarafların gösterdikleri delilere (tarafların işgal ettikleri makam ve statülerine, yaşadıkları çevre, bilhassa tanık anlatımlarına) ve tarafların sosyal durumlarına göre (örneğin eşinin işlediği suçtan dolayı çevresinin kendisiyle görüşmek istememesi, çocukların okuldaki ve mahalledeki arkadaşlarının kendileriyle konuşmamaları ve aşağılamaları, iş çevresinin bundan dolayı kendisiyle iş yapmaması vb. olaylar) değerlendirilerek karar verilecektir. Henüz karar verilmemekle birlikte iddia edilen suçtan dolayı derdest olan ceza mahkemesi dosyası veya takipsizlik kararı verilmiş olsa dahi hazırlık tahkikatı evrakının varlığı halinde söz konusu ceza mahkemesi dosyası ve hazırlık tahkikatı evrakının celbi ile diğer delilere göre davalının söz konusu suçu işleyip işlemediği, bu suçun küçük düşürücü nitelikte olup olmadığı ve bu suçun davacı için davalı ile birlikte yaşanmasını çekilmez kılıp kılmadığı çözümlenecek, tüm bu şartların birlikte oluştuğunun anlaşılması halinde bu hukuksal nedenden dolayı davanın kabulüne, söz konusu şartlardan her hangi birinin varlığının ispatlanamaması durumunda ise davanın reddine karar verilmesi gerekecektir. Eşin, suç işleyen davalı eşini tutuklu iken cezaevinde ziyaret etmiş olması eşini affettiği anlamını taşımaz.
Haysiyetsizce hayat sürme; toplumun anlayışına göre şeref, namus ve itibar kayıtlarından ayrılmış şekilde yaşamaktır. Başka bir tanımla haysiyetsiz hayat sürme, namuslu ve şerefli bir insanın hoş görmediği bir hayat biçimini sürdürmekte devamlılık ve kararlılıktır.
Haysiyetsiz hayatın varlığından söz edilebilmesi için; yaşanılan ve toplumun değer yargılarına ters düşen namus, şeref ve haysiyet gibi kavramlarla bağdaşmayan bir hayat biçimini benimsemek ve devamlılık arz edecek şekilde yaşamış olmak gerekir. Öğretide haysiyetsiz hayata örnek olarak “genel ev çalıştırmak, muhabbet telalığı yapmak, ayyaşlık, kumarbazlık, esrarkeşlik, tabii olmayan cinsel ilişki, evli bir kadının bir başkasıyla aşk hayatı yaşaması vb. gibi” gösterilmektedir. Bu itibarla haysiyetsiz hayatın bir unsuru, toplumun değer yargılarıyla bağdaşmayan, toplumca hoş görülmeyen ve ayıplanan davranış, diğer unsur ise; bu davranışların devamlılık arz etmesi, bu şekilde davranışın bir hayat biçimi olarak benimsenmiş olmasıdır.
Haysiyetsiz hayat için herkesle ilişki kurmanın bir yaşam biçimi olarak benimsenmiş olduğunun kanıtlanması gerekir. Ancak haysiyetsizlik nedeniyle boşanma davasının kusurlu tarafın birden çok kişi ile onur kırıcı temaslarda bulunması şart değildir. Ne tür davranışların bu kapsamda oldukları ise yukarıda belirtilen durum ve olgulara göre değerlendirilecektir. Örneğin, eşlerden birinin başka birisiyle sürekli ilişkisinin bulunması, kadının gece geç saatlere kadar başka erkeklerle gece kulüplerinde eğlenmesi vb. eylemler bu davanın konusunu oluşturabilecektir.
Haysiyetsiz hayat her zaman ırz ve namusun haleldar edilmesi biçiminde olmaz. Bunun dışında söz gelimi, alkol alıp genel yerlerde rezalet çıkartmak, köşe başlarında sızıp kalmak, taşkınlıklar yapmak, sık sık mütecaviz sarhoşluk halinde bulunmak dahi haysiyetsiz hayat sürmektir.
Yukarıda da belirtildiği üzere bu boşanma sebebi mutlak değil nisbi boşanma sebebi olup, davalı eşin haysiyetsiz yaşam sürmesinin kanıtlanması başlı başına boşanma sebebi değildir, ayrıca haysiyetsiz yaşamın davacı eş bakımından davalı eşle birlikte yaşamasının kendisinden beklenmeyecek hal aldığının da yukarıda belirtilen delilerle ispatlanması da gereklidir.
İsnad olunan haysiyetsiz yaşam sürmenin evlenmeden sonra gerçekleşmesi gerekir. Evlenmeden önceki yaşam şekli ise bu davanın konusunu oluşturmaz, şartları varsa evlenmenin iptali sebebini oluşturur.
Davacı eş haysiyetsiz hayat sürme sebebine dayalı dava hakkını iyiniyet kuralları dahilinde kullanmak durumundadır. Örneğin eşini para karşılığı başka erkeklerle cinsel ilişkiye zorlayan kocanın, eşinin başka erkeklerle sürekli ilişkisinin bulunduğundan yani haysiyetsiz yaşam sürdüğünden bahisle dava açması hakkın kötüye kullanılması olmasına rağmen kadının bu nedenle dava açması hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilemeyecektir.
Davanın açılması için her hangi bir hak düşürücü veya zamanaşımı süresi söz konusu değildir, kanunun ifadesiyle bu nedenlere dayalı olarak her zaman dava açılabilir. Olayın vehametinden dolayı herhangi bir süre öngörülmemiştir.
* Daha detaylı bilgi için bkz. Harun Bulut, Boşanma Davaları- Beta Yayınları